26 Eylül 2012 Çarşamba

Vegas -> San Francisco

Amerika seyehatimizde Vegastan sonraki rotamız San Francisco idi... Tabi biz Vegastaki outlet alışverişimizi 19:30 gibi bitirince yola düşmemiz de geç oldu haliyle... Daha onceden yaptığımız plana göre Vegas San Francisco arası uzun oldugundan (yaklaşık 11 saat gibi gösteriyordu maps)  yolda 1 gece durmaya karar vermiştik, bunun için de 2 seçeneğimiz vardı, biri Bakersfield (ki aslında yolun nerdeyse tam ortası gibi) digeri ise San Luis Obispo. En son kararımızı okyanusa olabildiğince yaklaşmak olarak verdik ve San Luis Obispo'yu sectik. Oradaki oteli de yine booking.com dan ayarladık. Yol üstü bir yer olduğu için kalacak cok otel var. Bu noktadan sonra San Francisco'ya gitmek için 2 ayrı seçenek var, biri highway 101 (daha hızlı ama içeriden giden yol) digeri ise Highway 1; ki bu da manzarasiyla unlu yol... Biz tabiki highway 1 i tercih ettik :))
Yolumuzun üstünde ilk durağımız San Luis Obispo'ya da cok yakın olan Morro Bay idi. Aslında burayı tesadüfen gördük, baktık herkes buraya gidiyor biz de gidelim dedik... Küçük dükkanların olduğu şirin bir sahil kasabası... Hatta orada cok şirin dükkan sahibeleriyle tanıştık, Türkiye'den geldigimizi duyduklarında bizimle cok ilgilendiler, gezi boyunca başka Amerikalılarla muhabbetimizden Turkiyeye karsı pozitif bir yaklaşımları olduğunu gözlemledik...

Morro Bay

Morro Bay




 Highway 1 gercekten cok güzel bir yol. Kuzeye doğru giderken solda okyanus, kimi zaman virajlı yollarda araba sürmek de harika, o kısımlarda arabayı ben sürdüm, kızlar arkada uyudu, İsmail fotograf çekti, Burak da uyumakla copilotluk arasında gitti geldi:))
Yolda Bigsur civarlarında mola verdik, Big Sur, dagların okyanustan dik yamaçlarla yükseldiği bir bölge, manzara harika ve ortam cok huzurluydu... Bu arada yolda da onlarca klasik araba gördük hepsini cok heyecanlanarak izledik :)
Big Sur


Big Sur
Highway 1 , San Francisco'dan önce Monterey diye bir sehre gidiyor, burası eski sardalye fabrikalarının olduğu bir liman sehri.. Rota üzerindeki ünlü duraklardan da biri ayrıca. 19. yydan beri sanatçıların ve ünlü ressamların yaşadığı bir sehir olmuş... Gidilecek turistik yerleri; akvaryum, sardalye fabrikaları ve fisherman's wharf. Biz yolda oyalandigimiz için akvaryumu kaçırdık. Burası batı yakasının büyük akvaryumlarından biriymiş. Onun yerine Fisherman's Wharf'ta ekmeğin icinde servis edilen clam chowder çorbası ictik. Himmm gercekten cok güzeldi, sebzeli kremalı deniz mahsulleri çorbası.

Monterey

Monterey
Yakın olsak da San Francisco'ya daha yolumuz vardı, şoförümüz İsmail hariç herkes yolda uyudu. Uyandığımızda Bay Bridge'e gelmiştik bile...

23 Eylül 2012 Pazar

Muir Woods, Sonoma ve Napa

SF'de Golden Gate köprüsününden karsıya gecen yol uzerinde Muir Woods milli parki var. Burası devasa ağaçların olduğu bir bölge, 20. yy in baslarında diğer bölgelerdeki bu devasa ağaçlar kesilmiş olsa da bu bölge bir sekilde korunmuş ve milli parkların savunucusu John Muir'in adı verilmiş. Burada ağaçların ortalama yası 500-800 yıl arasında, en yaşlıları da 1200 yıllık ve boyları da 100m civarlarında. Cok ilginç ve güzel bir bölge insan o devasa ağaçların arasından gökyüzünü zor görüyor ve farklı bir dünyada gibi hissediyor kendini.

Golden Gate
Muir Woods
Muir Woods un biraz kuzeyinde üzüm bağları ve şarap mahzenleriyle ünlü Napa bölgesi var. Biz Muir Woods da cok oyalanip buraya biraz geciktik.. Buradaki şarap yapım merkezleri aksam 5-6 gibi kapanıyor, yine de 3 tanesine girip tadım yapma şansımız oldu. Burası da coğrafya olarak cok güzel, yeşillik bir vadi, heryerde asmalar var... Sideways filmi de burada çekilmiş. Gittiğimiz şarap satıcılarından biri de Madonna Estate idi. Aile işletmesi olan bu yer daha küçük ama özenli bir yer, sahipleri bize şarap yapımından ve şaraplardan bahsetti, cok hoş vakit geçirdik burada da :)
Güneşli ve bol aktiviteli bir pazar gunü geçirdik ve dönüşte pazar günlerini bizim gibi geçiren San Franciscolularla Golden Gate Bridge trafiğine kaldık :)) kendimi Californiali gibi hissettim o an:))
Napa

Napa Şarap Tadımı



San Francisco

Bay Bridge'den San Francisco'ya girdik, Bay Bridge upuzun bir köprü Oakland ile San Francisco'yu birbirine bağlıyor.
Gece girdiğimiz San Francisco sokaklarında ilk olarak evsizler dikkatimizi çekti. San Francisco Amerika'da en cok evsizin yaşadığı sehirlerden biriymiş, bunun sebebi de yıl boyunca sıcaklığın cok değişmiyor olması, ne cok sıcak ne de cok soğuk , hatta bu yüzden başka eyaletlerden evsizlere para verip San Francisco'ya yoluyorlarmış. Neyse bu kadar evsiz muhabbeti yeter, otelimiz China Town'un hemen girişinde Grand St üzerinde bir oteldi... Yer bakımından çok şanslıydık, ünlü mağazaların olduğu Union Square'e yürüyerek 5 dk mesafedeydik...

İlk günkü programımız Pier 39'dan kalkan botlarla bir turla başladı, bu turu da gitmeden önce internetteki fırsat sitelerinden indirimli aldım. Bot önce ünlü Golden Gate Köprüsünün altından geçip, yine ünlü hapishane ada Alcatrazın cevresinde dolandı. Şansımıza güneşli ve cok güzel bir hava vardı, buna rağmen botta cok esiyordu, bottaki rüzgarlı hava üşütse de gunes hepimizi cok fena yaktı, özellikle en beyazımız olan İsmail'i :(
Sonrasında Pier 39'da da oldukça vakit geçirdik. Burası oldukça turistik bir yer ve kalabalık yine de cok renkli oluşu bizi çekti ;) Forest Gump filmindeki Bubba Gump restoranlarından birisi de burada... Daha önce Newyork'ta gittiğimiz Bubba Gump'a San Francisco'da da gitmeden edemezdik:) Burası ağırlıklı olarak karidesli yemeklerden olusan bir deniz mahsulleri restoran zinciri. Kapıda o kadar cok sıra vardı ki, ismimizi listeye yazıp gelecegimiz saati söylediler. Cok şirin ve karakteri olan bir restoran burası, yine olsa da yine gitsek ;)
Pier 39 a yakın bir yerde Ghirardelli çikolata fabrikası var, aslında alışveriş merkezi gibi bı yer birazcık, Ghirardelli çikolatalarının satıldığı cafeler de var, orda yediğimiz hot fudge sundea harikaydı!!
Burdan sonraki durağımız unlu Lombard St, dünyanın en virajlı sokağı olarak geçiyor, cok da uzun olmayan bu sokak da renkli çiçekleri, körfez ve San Francisco manzarasıyla gidilmesi gereken yerlerden SF'de.
San Francisco cok güzel ve ruhu olan bir sehir, diğer sehirlerden ayırt edilen kendine özgü bir havası var. İnsanları da sehrin sokakları da karakterli. Yasamak isteyeceğim sehirlerden birisi ... Küçüklüğümden hatırladığım Full House dizisi de burada çekilmiş, o dizideki ev painted ladies diye adlandırılan victorian tarzı evlerden biri. Burası da Alamo Square Park'ın hemen yanında, bu park da yine biraz tepede ve cok güzel bir manzarası var, asıl manzara Twin Peaks'teymis aslında, orada yaşayan arkadasımız Onur bizi oraya da götürdü ama gece hava o kadar sisli ve soguktu ki biz kızların arabandan inmemizle geri binmemiz bir oldu :)
Onur bizi sadece Twin Peaks'e götürmedi tabiki, San Francisco gece kulüplerine de gittik... Onur götürdüğü için isimlerini hatırlamıyorum ama güzeldi gercekten...
Golden Gate Park'a gittik sonra, kocaman bir park, oyle yerleri gordukce o sehirde yasayanlarin ne kadar sansli olduklarini dusundum bir kez daha. Aslinda böyle yerler hep dikkatimi çekmiştir, Paristeki Bois de Bologne, Berlin'deki Tiergarden, Newyork'taki Central Park, cok büyük metropoller olsa da orada yaşayanlar için yapılmış doga alanları, Ankara için de ODTU var sanırım sadece yakın olan ama aslında cok farklı konseptlerde... Bu büyük parklarda insanlar bisiklete biniyor, koşuyor, kopekleriyle oynuyorlar, içlerinde yapay da olsa büyük goller var onun kenarında dinleniyorlar. Biz ise bu konuda cok sanssiziz bence.
SF da ilgimizi ceken baska bir bölge de Haight and Ashbury. Burası hippiliğin doğduğu bölge olarak anılıyor ve burada hala hippi akımını benimsemiş insanlar yaşıyor. Salaş ve eğlenceli bir yer, ikinci el satan mağazalar, müzik dükkanları ve renkli insanlarıyla ilginç bir yerdi. Burayı da sevdik biz.

Golden Gate
 

Alcatraz
 

Pier 39




Pier 39
 

Bubba Gump Shrimp and Co





Cable Car


San Francisco sokakları


San Francisco Cable Car



Cable Car
  

Lombard Street
 


Lombard Street
 

San Francisco


San Francisco'ya gitmişken bir gün de üzüm bağlarını gezelim dedik, o da bir sonraki yazıda artık ;)

19 Eylül 2012 Çarşamba

Herşeyden biraz

Bugün tesadüfen yeni bir blog keşfettim, tabi bana yeni, blog bayadır var anladığım kadarıyla :) İnternette renkli ve desenli kağıt nereden bulurum diye aranırken cafenoHut diye bir blog ile karşılaştım... birden renkli bir masal dünyasına girmiş gibi hissettim, yazdıkları ve ifadeleri çok hoşuma gitti... Ben de öyle herşeye heveslenen bir insan olduğum için, onun heveslerine ben de heveslendim, hatta şuanda kafamda yazlığı yenileme hayalleri kuruyorum... Eğlenceli bir blog, tavsiye ederim :)

6 Eylül 2012 Perşembe

Born to be Planner

Gelinlik Almak yazımı okuyunca aklıma geldi, [bu arada en çok okunan yazımmış, demek ki insanların en çok araştırdığı konulardan biri benim yazdıklarım arasından :) ] , geçen gün kızlarla öğle yemeğinde bekarlığa veda partimden konuşurken, Elif vucüdüma astığım kuşağın üstünde "born to be bride" mı yazıyordu dedi, yok dedim "bride to be" :) Elif de born to be bride varsa o da sensin dedi , yani gelin olmak için doğmuş :) Hatta onun üzerine Gelin Savaşları (Bride Wars) filmindeki küçüklüğünden beri düğünlerinin hayalini kuran iki gelinden bahsetti Yeliz, onlardan biri olabilirmişim ben de :) Aslında hiç de öyle değil, tabiki küçükken ben de gelinliğimi ya da düğünümü düşünürdüm az çok ama hiç bir zaman hep gelin olacağı günün hayalini kuran biri olmadım... Ama her zaman "plancı" biri oldum, olay da burdan çıkıyor zaten :) "Plancı" derken, belli olmuş bir etkinlik ile ilgili her ayrıntıyı planlayan, hatta belli olmayanlara da alternatif plan hazırlayan anlamında bendeki tanımı :) Ve evet ben bunu seviyorum. Şimdi geriye dönüp baktığımda, her ne kadar stresli de olsa ben düğünümü planlmayı çok sevdim, Gamzeninkini planlamasına yardımcı olmayı da çok sevdim, sonra bana soran insanlara tecrübelerimi anlatmayı da çok seviyorum. Tüm o süreç, gelinlikten, müziğe, mekandan yemeğe, saç, makyaj, balayı, gelin arabası, davetiyeler, ortam süslemesi, tüm bunları seçmek hep çok heyecanlıydı... Herkes o heyecanla planlasın, o motivasyonla yapsın düğününü umarım..

O yüzden böyle yapacak bişey yok, sadece düğün değil, tatil, gezi, arkadaş görüşmelerinin planlarını kafamda kurmadan duramıyorum :)

Çeşme-Alaçatı

O zaman yeri gelmişken geçen haftaki İzmir tatilimizde neler yaptığımızdan da bahsedeyim :)) Çeşme Ağustos sonu, Eylül başı olmasına rağmen yine kalabalıktı. Hava biraz rüzgarlı deniz de dalgalıydı ama Aya Yorgi her zamanki gibi dalgasız ve rüzgarsızdı ve tabi kalabalık :) Aya Yorgi'de plaj ve gece klübü olarak işletilen 5 tane özel işletme var, bunlar: Babylon, Sole Mare, Marrakech, Paparazzi ve KafePi. Benim hatırladığım 3-4 sene önce Marrakech'in yerinde hiç bir şey yoktu, Babylon ve KafePi de başka işletmelerdeydi. İsimler değişiyor ama mekanlar benzer bir şekilde devam ediyor. Biz de bu gidişimizde Sole Mare ve KafePi'ye gittik. Buradaki KafePi Beach Club'a ilk gidişimdi. Fena olmamış, Sole Mare'de sadece minderler var, KafePi'de ise minderler çim alanda mevcut, deniz kıyısında ise şezlonglar var ve rahatlar... İkisinin de girişi 30 TL, gerçi sezon bitti sayılır, seneye fiyatlar değişir. İçerdeki insan profiline bakınca KafePi daha iyi geldi bana, ama tabi tamamen o güne özel ve tesadüfi de olabilir bu bilgi... Garsonlar da genel olarak daha ilgililerdi. Zaten Sole Mare'dekilere ilgili demek çok güç :)
Çeşme'ye sırf yemek yemeye bile gidilebilir... Denizden sonraki durağımız Ilıca'daki Reyhan Pastanesi! Reyhan Pastanesi İzmir'in en ünlü ve güzel pastanelerinden biri ve bu Ilıca'daki yeri de Çeşme için süper olmuş! Denizden çıktıktan sonra çikolatalı bir sükse, yanında da kahve mmmhhh... Hala aklımda ve canım çekmeye devam ediyor ama burada yerine ne koyacağımı bilemiyorum... Sükse, altı ince kek üstü ise dondurma ve soslu süpper bir tatlı! yummy yummy yummy!
Zaten benim gibi bir sakız düşkünü için Çeşme tam bir cennet... bir çok yerde sakızlı bir lezzet bulmak mümkün.. Bu gidişimizde Kydonia Balıkçısına gittik, Alaçatı Port'ta açılmış, çok güzel bir mekan, mezeleri de çok lezzetli ama porsiyonlar genel olarak küçük... Burda da sakızlı ahtapot yahnisi yedim... Ahtapot ve sakız ne alaka diyebilirsiniz ama olmuş bence, çok da güzel olmuş :)
Üstüne ise Alaçatı merkezdei İmren pastanesinden Sakız Tatlısı, sakızlı muhallebinin daha yoğun sakızlı olanına sakız tatlısı demişler... Harika, mükemmel, sakız severlerin seveceği bir tatlı..
Üstüne sakıza daha da doyamadıysanız, hemen İmren'in karşısındaki sokakta Tektekçi Bar var, burada da sakızlı shot var :) O da bildiğiniz sakılı muhallebi shot'ı. :)) Tektekçi Bar'a sadece sakızlı shot için değil diğer tüm ilginç ve yaratıcı shotları için gidilebilir ancak, servis çok yavaş, kalabalık olunca siparişlere yetişemiyorlar...
Bu gidişimizde gece hayatına pek katılımımız olmadı ama Temmuz'da kalabalık gittiğimizde, Tektekçiden sonra Alaçatı Port'taki Deli Deli (güzel müzik, ortam da güzel), üstüne Marrakech (saat 4 te gittiğimizde son parçayı dinledik ve sonrasında program bitti) ve 24 saat açık olan Ilıca'daki Kırçiçeği Lokantasıyla son bulmuştu gecemiz... Kırçiçeği'nin çorbaları çok güzel ve yanında da üstüne kaşar eritilmiş pide getiriyorlar :)
Benim için Çeşme diyince akla gelen yiyeceklerden biri de Kumru, çünkü burda hiç bir zaman öyle bir kumru yiyemiyoruz. Malesef bu sefer kumruyu sığdıracak bir öğünümüz olmadı, yoksa foursquare'deki yorumlardan Dalyan'daki Kumrucu Hikmet'i de denemek istiyordum... Normalde klasik durak Ilıca Sahildeki Kumrucu Şevki'lerdir  :)  Peynirli kumru ve ayran ikilisine bayılırım!!
Bu arada Çeşme'de her yerde kalınabilir, ama araba olması gerekli, biz bu sefer Boyalık'ta kaldık, konum olarak Aya Yorgi'ye, Çeşme'ye ve Ilıca'ya çok yakın, Alaçatı'ya da yakın sayılır... Ilıca ve Boyalık tarafları genelde ortada olduğu için kalmak için ideal bence.
Alaçatı ise bir garip hallerde bence. Evet güzel bir yer, şirin, özgün butikleri var falan ama, neden tüm Türkiye orada anlamak mümkün değil... Zaten fiyatlar da çok çok uçuk da, bir de aşırı kalabalık, yolda insanlar sıkışıyor, bir yandan restoranların sokaklardaki masalarında yemek yemeğe çalışan insanlar kalabalığın içinde kalıyor... Evet güzel ama bu kadar kalabalık olmadığı sürece... Bundan önce en son 2009'da gittiğimizde herşey hala şirin ve sakindi... Popüler olmuştu o zaman da ama bu kadar da sıkışık değildi. İnsanların çoğu bu popüleritesini merak edip geliyorlar ve zaten çok da geniş olmayan sokaklarında nefes alamadan dolaşıyorlar. Biz bu sefer arka paralel sokaklarından yürüdük, oralarda da oteller açılmış ama yerli halk hala orada yaşıyor. Türkiye'de böyle bir durum var, eski bir köy, birden popüler oluyor, önce bir kaç ünlü falan derken, tüm gazetelerin tatil eklerinde, televizyonlarda magazin programlarında çıkmaya başlıyor ve sonra herkes oraya doluşuyor. Etrafta komik komik evler yapılıp, dışına yapılan kaplama ile taş ev görüntüsü veriliyor, insanlara satılıyor... Neyse bu uzun bir konu, sadece Çeşme'ye de özgü değil maalesef :( O yüzden yazının tadını kaçırmayım ona daha sonra gireyim.
Güzel bir kapanış yapayım, güne açılış için bir öneride bulunayım :) Sedir Kahvaltı evi ve serpme kahvaltısı... Enfes lezzetlerle dolu tabaklar, lorlu karadut reçeli, çeşit çeşit peynir, zeytin, ezme, domates, yanında semaverde çay, ya bi de simit dolması mıydı adı o simitli şey, müthiş ötesi... Sakın otelde kahvaltı yapmayın gelin burada yapın :)

Şimdi de İstanbul

Dünya küçük, gezmeyi bir dert olarak görmemek lazım... Son zamanlarda bavul hazırlamak benim için o kadar kolay bir iş ki, arabaya ya da uçağa binmek de öyle... Yoruculuğunu da es geçersek (hazır enerjimiz varken şikayet etmeyelim), bu aralar evde oturmaya zaman bulamıyoruz. Burak zaten sürekli iş için haftaiçi geziyor, haftasonları da beraber geziyoruz.
Geçen hafta 30 Ağustos'la birleştirip İzmir-Çeşme, bu hafta ve sonraki hafta da İstanbul... Sanırım biraz abarttık, ama sorun şu ki bize tüm bunlar çok normal geliyor.. Yani bu haftasonu ODTÜ'ye kahvaltıya veya İstanbul'a gezmeye gidebiliriz. Zaten aslında o kadar da amaçsız gitmiyoruz, bu hafta Burak'ın yurt dışından yakın bir arkadaşı İstanbul'a geleceği için, haftaya da başka bir arkadaşı evleneceği için gidiyoruz.
Yolu dert etmemek, fırsatları da iyi değerlendirmek lazım :)