18 Aralık 2012 Salı

Spora başladık

Kötü bir nedenden de olsa Burakla beraber spora başladık! En sonunda! :) Evlendiğimizde basketbol oynadığı için beraber spor salonuna gitme fikrine sıcak bakmayan eşim, ufak bir sakatlık yaşayınca spor salonuna gitmeye sıcak baktı... Bu sırada benim de bir önceki spor üyeliğim bitti ve en sonunda birlikte gidebileceğimiz güzel bir salon bulduk kendimize: Most Life Club :)

Henüz 2 sefer gittik ancak Most tesis olarak çok güzel bir spor salonu. Kendi park yeri var, ulaşımı kolay, ve benim için en önemlisi çok sayıda grup dersi var!! 2 seferdir pilatese gidiyorum ve tekrar başladığım için çok mutluyum...

Pilatesin ne kadar güzel bir spor olduğundan bahsetmiş miydim? Hareketleri doğru yaptıran bir eğitmenle yaptıktan sonra pek sakatlık riski olmayan ve vucüttaki tüm kasları çalıştıran bir spor ve bence tüm kadınların yapması gerekiyor. Özellikle pek çalıştırma fırsatı bulamadığımız sırt, bel, omuz bölgelerindeki kasları geliştirmek için çok yararlı. Pilates ile birlikte spinning derslerine de girmeyi düşünüyorum ama daha girmedik, onla ilgili tecrübelerimi de paylaşırım yakında :)

Kış geldi diye evlere kapanmak yok, son bahar geçti üstümüzdeki tembellik kalktı şimdi hevesle spor yapma zamanı!! :)

9 Kasım 2012 Cuma

Grouponot oldum :)


Küçükken bana "büyüyünce ne olacaksın?" diye sorduklarında, sayısız cevaplar verirdim; doktor, ressam, tiyatrocu, şarkıcı, mimar, pilot ve hatta astronot bile... (pek mühendis olacağım dediğimi hatırlamıyorum o da ayrı konu :) ) Astronot olmadım ama grouponot oldum. O da nesi diyenler için Grouponotluk ve benim grouponot oluşumu anlatayım :) Bir gün yine şehir fırsatlarına bakarken bir baktım, fırsatlardan biri Grouponot olma başvurusu. Bir okudum ki tam benlik :) Şehir Fırsatı, yani global adıyla Groupon, yayınladığı fırsatları deneyip onlarla ilgili görüşlerini grouponun blogu vasıtasıyla paylaşacak grouponotlar arıyordu. ("Grouponot’lar, devasa Groupon evreninin korkusuz kaşifleridir. Görevleri yeni yerler keşfetmek, yeni deneyimler edinmek ve tüm bu keşif ve deneyimleri insanlarla paylaşmaktır.") Ben de hiç geciktirmeden başvuru formunu doldurdum hemen... Bir şeyi çok istediğim zaman olur genelde, ben de hemen beni seçeceklermiş gibi sevindim, hayal kurmaya başladım, kocamı aradım anlattım olsa ne güzel olur diye... :) Bu arada da sürekli maillerimi kontrol ediyorum "ee ne zaman haber verecekler grouponot olduğumu" diye, ama beklediğim mail yerine bir telefon geldi geçen gün. Aslında grouponotlar belirlenmiş ve ben onlardan biri değilmişim ama bu grouponotlardan birisi vazgeçmiş ve yedek olarak beni aramışlar!! Yaşasın! Yani ilk 30da olmasam bile yedeklere girmeyi başarmışım ve artık ben de bir grouponotum :)
Hiç şüphem yoktu zaten :)) Yaşasın yeni yerler keşfetmek ve yaşasın bunları herkesle paylaşmak...

9 Ekim 2012 Salı

Düğün fotoğrafçısı

Boşuna hayatınızın en unutulmaz günü demiyorlarmış, benim için de hayatımın en unutulmaz günü düğün günümüz... Bu günü aklımda hep güzel kılmak için öncesinde uzuuuun bir planlamam olduğundan bahsetmiştim zaten peki size hiç o gün fotoğraflarımızı çeken Bora Uçak'tan bahsettim mi? Bora düğün günümüzü unutulmaz kılan insanların başında geliyor, her zaman herkese önerebileceğim düğün vazgeçilmezi... Düğün fotografları ve videosu o günü hatırlamamızı sağlayan en somut şeyler ve artık son yıllarda klasik stüdyo fotoğrafçılığının yerini düğün günü her anınızı fotoğaflayan hikaye fotoğrafçılığı aldı. İyiki de alıyor, çünkü bence o gün "kafanı 30 derece yana çevir", "şimdi biraz uzaklara bak" gibi komutlarla sizi gerecek fotoğrafçılardansa sizi rahatlatacak, fotoğraf işini eğlenceli hale getirecek birileri lazım, hele ki fotoğraf çektirmek sizin için kasıcı bir iş ise bu noktada iletişim iyice önemli...
Bugün Bora'nın Facebook'ta yüklediği güzel gelin damat videolarından birini görünce bizim için de yaptığı ve vimeo ya yüklediği videoları tekrardan izledim ve o güne geri döndüm... Benim için iyi referanslar her zaman önemlidir, kendim paylaşmayı sevdiğim gibi iyi tecrübelere de kesinlikle kulak veririm ve Bora da onlardan biriydi... Çektiği fotoğrafların yaratıcılığı ve profesyonelliği daha da önemlisi düğün günü rahatlatan tavırları ile o gün için verdigimiz en iyi kararlardan biri de Bora ile çalışmaktı... Sonrasında evlenecek tüm arkadaşlarıma Borayı tavsiye ettim, takvim için gecikmemiş olanların hepsi de Bora ile çalıştı ve çok mutlu oldular, dolayısıyla rahatlıkla herkese tavsiye edebilirim...
Burda püf nokta: zaman; özellikle yoğun düğün dönemlerinde iyi fotoğrafçılar aylar öncesinden dolmuş olabiliyor, dolayısıyla düğün gününe karar verir vermez fotoğrafçınız ile anlaşmakta hiç bir sakınca yok!

26 Eylül 2012 Çarşamba

Vegas -> San Francisco

Amerika seyehatimizde Vegastan sonraki rotamız San Francisco idi... Tabi biz Vegastaki outlet alışverişimizi 19:30 gibi bitirince yola düşmemiz de geç oldu haliyle... Daha onceden yaptığımız plana göre Vegas San Francisco arası uzun oldugundan (yaklaşık 11 saat gibi gösteriyordu maps)  yolda 1 gece durmaya karar vermiştik, bunun için de 2 seçeneğimiz vardı, biri Bakersfield (ki aslında yolun nerdeyse tam ortası gibi) digeri ise San Luis Obispo. En son kararımızı okyanusa olabildiğince yaklaşmak olarak verdik ve San Luis Obispo'yu sectik. Oradaki oteli de yine booking.com dan ayarladık. Yol üstü bir yer olduğu için kalacak cok otel var. Bu noktadan sonra San Francisco'ya gitmek için 2 ayrı seçenek var, biri highway 101 (daha hızlı ama içeriden giden yol) digeri ise Highway 1; ki bu da manzarasiyla unlu yol... Biz tabiki highway 1 i tercih ettik :))
Yolumuzun üstünde ilk durağımız San Luis Obispo'ya da cok yakın olan Morro Bay idi. Aslında burayı tesadüfen gördük, baktık herkes buraya gidiyor biz de gidelim dedik... Küçük dükkanların olduğu şirin bir sahil kasabası... Hatta orada cok şirin dükkan sahibeleriyle tanıştık, Türkiye'den geldigimizi duyduklarında bizimle cok ilgilendiler, gezi boyunca başka Amerikalılarla muhabbetimizden Turkiyeye karsı pozitif bir yaklaşımları olduğunu gözlemledik...

Morro Bay

Morro Bay




 Highway 1 gercekten cok güzel bir yol. Kuzeye doğru giderken solda okyanus, kimi zaman virajlı yollarda araba sürmek de harika, o kısımlarda arabayı ben sürdüm, kızlar arkada uyudu, İsmail fotograf çekti, Burak da uyumakla copilotluk arasında gitti geldi:))
Yolda Bigsur civarlarında mola verdik, Big Sur, dagların okyanustan dik yamaçlarla yükseldiği bir bölge, manzara harika ve ortam cok huzurluydu... Bu arada yolda da onlarca klasik araba gördük hepsini cok heyecanlanarak izledik :)
Big Sur


Big Sur
Highway 1 , San Francisco'dan önce Monterey diye bir sehre gidiyor, burası eski sardalye fabrikalarının olduğu bir liman sehri.. Rota üzerindeki ünlü duraklardan da biri ayrıca. 19. yydan beri sanatçıların ve ünlü ressamların yaşadığı bir sehir olmuş... Gidilecek turistik yerleri; akvaryum, sardalye fabrikaları ve fisherman's wharf. Biz yolda oyalandigimiz için akvaryumu kaçırdık. Burası batı yakasının büyük akvaryumlarından biriymiş. Onun yerine Fisherman's Wharf'ta ekmeğin icinde servis edilen clam chowder çorbası ictik. Himmm gercekten cok güzeldi, sebzeli kremalı deniz mahsulleri çorbası.

Monterey

Monterey
Yakın olsak da San Francisco'ya daha yolumuz vardı, şoförümüz İsmail hariç herkes yolda uyudu. Uyandığımızda Bay Bridge'e gelmiştik bile...

23 Eylül 2012 Pazar

Muir Woods, Sonoma ve Napa

SF'de Golden Gate köprüsününden karsıya gecen yol uzerinde Muir Woods milli parki var. Burası devasa ağaçların olduğu bir bölge, 20. yy in baslarında diğer bölgelerdeki bu devasa ağaçlar kesilmiş olsa da bu bölge bir sekilde korunmuş ve milli parkların savunucusu John Muir'in adı verilmiş. Burada ağaçların ortalama yası 500-800 yıl arasında, en yaşlıları da 1200 yıllık ve boyları da 100m civarlarında. Cok ilginç ve güzel bir bölge insan o devasa ağaçların arasından gökyüzünü zor görüyor ve farklı bir dünyada gibi hissediyor kendini.

Golden Gate
Muir Woods
Muir Woods un biraz kuzeyinde üzüm bağları ve şarap mahzenleriyle ünlü Napa bölgesi var. Biz Muir Woods da cok oyalanip buraya biraz geciktik.. Buradaki şarap yapım merkezleri aksam 5-6 gibi kapanıyor, yine de 3 tanesine girip tadım yapma şansımız oldu. Burası da coğrafya olarak cok güzel, yeşillik bir vadi, heryerde asmalar var... Sideways filmi de burada çekilmiş. Gittiğimiz şarap satıcılarından biri de Madonna Estate idi. Aile işletmesi olan bu yer daha küçük ama özenli bir yer, sahipleri bize şarap yapımından ve şaraplardan bahsetti, cok hoş vakit geçirdik burada da :)
Güneşli ve bol aktiviteli bir pazar gunü geçirdik ve dönüşte pazar günlerini bizim gibi geçiren San Franciscolularla Golden Gate Bridge trafiğine kaldık :)) kendimi Californiali gibi hissettim o an:))
Napa

Napa Şarap Tadımı



San Francisco

Bay Bridge'den San Francisco'ya girdik, Bay Bridge upuzun bir köprü Oakland ile San Francisco'yu birbirine bağlıyor.
Gece girdiğimiz San Francisco sokaklarında ilk olarak evsizler dikkatimizi çekti. San Francisco Amerika'da en cok evsizin yaşadığı sehirlerden biriymiş, bunun sebebi de yıl boyunca sıcaklığın cok değişmiyor olması, ne cok sıcak ne de cok soğuk , hatta bu yüzden başka eyaletlerden evsizlere para verip San Francisco'ya yoluyorlarmış. Neyse bu kadar evsiz muhabbeti yeter, otelimiz China Town'un hemen girişinde Grand St üzerinde bir oteldi... Yer bakımından çok şanslıydık, ünlü mağazaların olduğu Union Square'e yürüyerek 5 dk mesafedeydik...

İlk günkü programımız Pier 39'dan kalkan botlarla bir turla başladı, bu turu da gitmeden önce internetteki fırsat sitelerinden indirimli aldım. Bot önce ünlü Golden Gate Köprüsünün altından geçip, yine ünlü hapishane ada Alcatrazın cevresinde dolandı. Şansımıza güneşli ve cok güzel bir hava vardı, buna rağmen botta cok esiyordu, bottaki rüzgarlı hava üşütse de gunes hepimizi cok fena yaktı, özellikle en beyazımız olan İsmail'i :(
Sonrasında Pier 39'da da oldukça vakit geçirdik. Burası oldukça turistik bir yer ve kalabalık yine de cok renkli oluşu bizi çekti ;) Forest Gump filmindeki Bubba Gump restoranlarından birisi de burada... Daha önce Newyork'ta gittiğimiz Bubba Gump'a San Francisco'da da gitmeden edemezdik:) Burası ağırlıklı olarak karidesli yemeklerden olusan bir deniz mahsulleri restoran zinciri. Kapıda o kadar cok sıra vardı ki, ismimizi listeye yazıp gelecegimiz saati söylediler. Cok şirin ve karakteri olan bir restoran burası, yine olsa da yine gitsek ;)
Pier 39 a yakın bir yerde Ghirardelli çikolata fabrikası var, aslında alışveriş merkezi gibi bı yer birazcık, Ghirardelli çikolatalarının satıldığı cafeler de var, orda yediğimiz hot fudge sundea harikaydı!!
Burdan sonraki durağımız unlu Lombard St, dünyanın en virajlı sokağı olarak geçiyor, cok da uzun olmayan bu sokak da renkli çiçekleri, körfez ve San Francisco manzarasıyla gidilmesi gereken yerlerden SF'de.
San Francisco cok güzel ve ruhu olan bir sehir, diğer sehirlerden ayırt edilen kendine özgü bir havası var. İnsanları da sehrin sokakları da karakterli. Yasamak isteyeceğim sehirlerden birisi ... Küçüklüğümden hatırladığım Full House dizisi de burada çekilmiş, o dizideki ev painted ladies diye adlandırılan victorian tarzı evlerden biri. Burası da Alamo Square Park'ın hemen yanında, bu park da yine biraz tepede ve cok güzel bir manzarası var, asıl manzara Twin Peaks'teymis aslında, orada yaşayan arkadasımız Onur bizi oraya da götürdü ama gece hava o kadar sisli ve soguktu ki biz kızların arabandan inmemizle geri binmemiz bir oldu :)
Onur bizi sadece Twin Peaks'e götürmedi tabiki, San Francisco gece kulüplerine de gittik... Onur götürdüğü için isimlerini hatırlamıyorum ama güzeldi gercekten...
Golden Gate Park'a gittik sonra, kocaman bir park, oyle yerleri gordukce o sehirde yasayanlarin ne kadar sansli olduklarini dusundum bir kez daha. Aslinda böyle yerler hep dikkatimi çekmiştir, Paristeki Bois de Bologne, Berlin'deki Tiergarden, Newyork'taki Central Park, cok büyük metropoller olsa da orada yaşayanlar için yapılmış doga alanları, Ankara için de ODTU var sanırım sadece yakın olan ama aslında cok farklı konseptlerde... Bu büyük parklarda insanlar bisiklete biniyor, koşuyor, kopekleriyle oynuyorlar, içlerinde yapay da olsa büyük goller var onun kenarında dinleniyorlar. Biz ise bu konuda cok sanssiziz bence.
SF da ilgimizi ceken baska bir bölge de Haight and Ashbury. Burası hippiliğin doğduğu bölge olarak anılıyor ve burada hala hippi akımını benimsemiş insanlar yaşıyor. Salaş ve eğlenceli bir yer, ikinci el satan mağazalar, müzik dükkanları ve renkli insanlarıyla ilginç bir yerdi. Burayı da sevdik biz.

Golden Gate
 

Alcatraz
 

Pier 39




Pier 39
 

Bubba Gump Shrimp and Co





Cable Car


San Francisco sokakları


San Francisco Cable Car



Cable Car
  

Lombard Street
 


Lombard Street
 

San Francisco


San Francisco'ya gitmişken bir gün de üzüm bağlarını gezelim dedik, o da bir sonraki yazıda artık ;)

19 Eylül 2012 Çarşamba

Herşeyden biraz

Bugün tesadüfen yeni bir blog keşfettim, tabi bana yeni, blog bayadır var anladığım kadarıyla :) İnternette renkli ve desenli kağıt nereden bulurum diye aranırken cafenoHut diye bir blog ile karşılaştım... birden renkli bir masal dünyasına girmiş gibi hissettim, yazdıkları ve ifadeleri çok hoşuma gitti... Ben de öyle herşeye heveslenen bir insan olduğum için, onun heveslerine ben de heveslendim, hatta şuanda kafamda yazlığı yenileme hayalleri kuruyorum... Eğlenceli bir blog, tavsiye ederim :)

6 Eylül 2012 Perşembe

Born to be Planner

Gelinlik Almak yazımı okuyunca aklıma geldi, [bu arada en çok okunan yazımmış, demek ki insanların en çok araştırdığı konulardan biri benim yazdıklarım arasından :) ] , geçen gün kızlarla öğle yemeğinde bekarlığa veda partimden konuşurken, Elif vucüdüma astığım kuşağın üstünde "born to be bride" mı yazıyordu dedi, yok dedim "bride to be" :) Elif de born to be bride varsa o da sensin dedi , yani gelin olmak için doğmuş :) Hatta onun üzerine Gelin Savaşları (Bride Wars) filmindeki küçüklüğünden beri düğünlerinin hayalini kuran iki gelinden bahsetti Yeliz, onlardan biri olabilirmişim ben de :) Aslında hiç de öyle değil, tabiki küçükken ben de gelinliğimi ya da düğünümü düşünürdüm az çok ama hiç bir zaman hep gelin olacağı günün hayalini kuran biri olmadım... Ama her zaman "plancı" biri oldum, olay da burdan çıkıyor zaten :) "Plancı" derken, belli olmuş bir etkinlik ile ilgili her ayrıntıyı planlayan, hatta belli olmayanlara da alternatif plan hazırlayan anlamında bendeki tanımı :) Ve evet ben bunu seviyorum. Şimdi geriye dönüp baktığımda, her ne kadar stresli de olsa ben düğünümü planlmayı çok sevdim, Gamzeninkini planlamasına yardımcı olmayı da çok sevdim, sonra bana soran insanlara tecrübelerimi anlatmayı da çok seviyorum. Tüm o süreç, gelinlikten, müziğe, mekandan yemeğe, saç, makyaj, balayı, gelin arabası, davetiyeler, ortam süslemesi, tüm bunları seçmek hep çok heyecanlıydı... Herkes o heyecanla planlasın, o motivasyonla yapsın düğününü umarım..

O yüzden böyle yapacak bişey yok, sadece düğün değil, tatil, gezi, arkadaş görüşmelerinin planlarını kafamda kurmadan duramıyorum :)

Çeşme-Alaçatı

O zaman yeri gelmişken geçen haftaki İzmir tatilimizde neler yaptığımızdan da bahsedeyim :)) Çeşme Ağustos sonu, Eylül başı olmasına rağmen yine kalabalıktı. Hava biraz rüzgarlı deniz de dalgalıydı ama Aya Yorgi her zamanki gibi dalgasız ve rüzgarsızdı ve tabi kalabalık :) Aya Yorgi'de plaj ve gece klübü olarak işletilen 5 tane özel işletme var, bunlar: Babylon, Sole Mare, Marrakech, Paparazzi ve KafePi. Benim hatırladığım 3-4 sene önce Marrakech'in yerinde hiç bir şey yoktu, Babylon ve KafePi de başka işletmelerdeydi. İsimler değişiyor ama mekanlar benzer bir şekilde devam ediyor. Biz de bu gidişimizde Sole Mare ve KafePi'ye gittik. Buradaki KafePi Beach Club'a ilk gidişimdi. Fena olmamış, Sole Mare'de sadece minderler var, KafePi'de ise minderler çim alanda mevcut, deniz kıyısında ise şezlonglar var ve rahatlar... İkisinin de girişi 30 TL, gerçi sezon bitti sayılır, seneye fiyatlar değişir. İçerdeki insan profiline bakınca KafePi daha iyi geldi bana, ama tabi tamamen o güne özel ve tesadüfi de olabilir bu bilgi... Garsonlar da genel olarak daha ilgililerdi. Zaten Sole Mare'dekilere ilgili demek çok güç :)
Çeşme'ye sırf yemek yemeye bile gidilebilir... Denizden sonraki durağımız Ilıca'daki Reyhan Pastanesi! Reyhan Pastanesi İzmir'in en ünlü ve güzel pastanelerinden biri ve bu Ilıca'daki yeri de Çeşme için süper olmuş! Denizden çıktıktan sonra çikolatalı bir sükse, yanında da kahve mmmhhh... Hala aklımda ve canım çekmeye devam ediyor ama burada yerine ne koyacağımı bilemiyorum... Sükse, altı ince kek üstü ise dondurma ve soslu süpper bir tatlı! yummy yummy yummy!
Zaten benim gibi bir sakız düşkünü için Çeşme tam bir cennet... bir çok yerde sakızlı bir lezzet bulmak mümkün.. Bu gidişimizde Kydonia Balıkçısına gittik, Alaçatı Port'ta açılmış, çok güzel bir mekan, mezeleri de çok lezzetli ama porsiyonlar genel olarak küçük... Burda da sakızlı ahtapot yahnisi yedim... Ahtapot ve sakız ne alaka diyebilirsiniz ama olmuş bence, çok da güzel olmuş :)
Üstüne ise Alaçatı merkezdei İmren pastanesinden Sakız Tatlısı, sakızlı muhallebinin daha yoğun sakızlı olanına sakız tatlısı demişler... Harika, mükemmel, sakız severlerin seveceği bir tatlı..
Üstüne sakıza daha da doyamadıysanız, hemen İmren'in karşısındaki sokakta Tektekçi Bar var, burada da sakızlı shot var :) O da bildiğiniz sakılı muhallebi shot'ı. :)) Tektekçi Bar'a sadece sakızlı shot için değil diğer tüm ilginç ve yaratıcı shotları için gidilebilir ancak, servis çok yavaş, kalabalık olunca siparişlere yetişemiyorlar...
Bu gidişimizde gece hayatına pek katılımımız olmadı ama Temmuz'da kalabalık gittiğimizde, Tektekçiden sonra Alaçatı Port'taki Deli Deli (güzel müzik, ortam da güzel), üstüne Marrakech (saat 4 te gittiğimizde son parçayı dinledik ve sonrasında program bitti) ve 24 saat açık olan Ilıca'daki Kırçiçeği Lokantasıyla son bulmuştu gecemiz... Kırçiçeği'nin çorbaları çok güzel ve yanında da üstüne kaşar eritilmiş pide getiriyorlar :)
Benim için Çeşme diyince akla gelen yiyeceklerden biri de Kumru, çünkü burda hiç bir zaman öyle bir kumru yiyemiyoruz. Malesef bu sefer kumruyu sığdıracak bir öğünümüz olmadı, yoksa foursquare'deki yorumlardan Dalyan'daki Kumrucu Hikmet'i de denemek istiyordum... Normalde klasik durak Ilıca Sahildeki Kumrucu Şevki'lerdir  :)  Peynirli kumru ve ayran ikilisine bayılırım!!
Bu arada Çeşme'de her yerde kalınabilir, ama araba olması gerekli, biz bu sefer Boyalık'ta kaldık, konum olarak Aya Yorgi'ye, Çeşme'ye ve Ilıca'ya çok yakın, Alaçatı'ya da yakın sayılır... Ilıca ve Boyalık tarafları genelde ortada olduğu için kalmak için ideal bence.
Alaçatı ise bir garip hallerde bence. Evet güzel bir yer, şirin, özgün butikleri var falan ama, neden tüm Türkiye orada anlamak mümkün değil... Zaten fiyatlar da çok çok uçuk da, bir de aşırı kalabalık, yolda insanlar sıkışıyor, bir yandan restoranların sokaklardaki masalarında yemek yemeğe çalışan insanlar kalabalığın içinde kalıyor... Evet güzel ama bu kadar kalabalık olmadığı sürece... Bundan önce en son 2009'da gittiğimizde herşey hala şirin ve sakindi... Popüler olmuştu o zaman da ama bu kadar da sıkışık değildi. İnsanların çoğu bu popüleritesini merak edip geliyorlar ve zaten çok da geniş olmayan sokaklarında nefes alamadan dolaşıyorlar. Biz bu sefer arka paralel sokaklarından yürüdük, oralarda da oteller açılmış ama yerli halk hala orada yaşıyor. Türkiye'de böyle bir durum var, eski bir köy, birden popüler oluyor, önce bir kaç ünlü falan derken, tüm gazetelerin tatil eklerinde, televizyonlarda magazin programlarında çıkmaya başlıyor ve sonra herkes oraya doluşuyor. Etrafta komik komik evler yapılıp, dışına yapılan kaplama ile taş ev görüntüsü veriliyor, insanlara satılıyor... Neyse bu uzun bir konu, sadece Çeşme'ye de özgü değil maalesef :( O yüzden yazının tadını kaçırmayım ona daha sonra gireyim.
Güzel bir kapanış yapayım, güne açılış için bir öneride bulunayım :) Sedir Kahvaltı evi ve serpme kahvaltısı... Enfes lezzetlerle dolu tabaklar, lorlu karadut reçeli, çeşit çeşit peynir, zeytin, ezme, domates, yanında semaverde çay, ya bi de simit dolması mıydı adı o simitli şey, müthiş ötesi... Sakın otelde kahvaltı yapmayın gelin burada yapın :)

Şimdi de İstanbul

Dünya küçük, gezmeyi bir dert olarak görmemek lazım... Son zamanlarda bavul hazırlamak benim için o kadar kolay bir iş ki, arabaya ya da uçağa binmek de öyle... Yoruculuğunu da es geçersek (hazır enerjimiz varken şikayet etmeyelim), bu aralar evde oturmaya zaman bulamıyoruz. Burak zaten sürekli iş için haftaiçi geziyor, haftasonları da beraber geziyoruz.
Geçen hafta 30 Ağustos'la birleştirip İzmir-Çeşme, bu hafta ve sonraki hafta da İstanbul... Sanırım biraz abarttık, ama sorun şu ki bize tüm bunlar çok normal geliyor.. Yani bu haftasonu ODTÜ'ye kahvaltıya veya İstanbul'a gezmeye gidebiliriz. Zaten aslında o kadar da amaçsız gitmiyoruz, bu hafta Burak'ın yurt dışından yakın bir arkadaşı İstanbul'a geleceği için, haftaya da başka bir arkadaşı evleneceği için gidiyoruz.
Yolu dert etmemek, fırsatları da iyi değerlendirmek lazım :)

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Las Vegas

Malibu'dan yola çıktık ve 5-6 saat süren yolun sonunda kendimizi Las Vegas'ın ışıkları içinde bulduk. Yolu gece geçtiğimiz için, nasıl yerlerden geçtiğimize dair bir fikrim yok, zaten biz kızlar olarak arkada uyuma halindeydik çoğunlukla. Vegas'a gece girmek çok güzel aslında çünkü çok daha etkileyici ve gösterişli... Herbiri farklı temada olan oteller, ihtişamlarıyla tüm dünyadan turistleri kendilerine çekiyor.
Vegas'ta yapılacak en güzel şeyler otel gezmek, gece klüpleri, havuz partileri, tabi kumardan sonra :) ben çok büyük bir kumar fanı olmadığım için benim tecrübem bir kaç makinadaki bir kaç dolarlık eğlence oldu sadece... Ama kocam çok büyük olmasa da kazandı, bize de o parayı harcamak düştü :)
Bizim Vegas'ta en çok hoşumuza giden oteller Venetian ve Bellagio... Venetian, adından da anlaşılacağı üzere Venedik konseptinde yapılmış bir otel ve içinde Venedik kanalları ve hatta o kanallarda da goldolla gezinti var. Zaten çok büyük bir otel, içinde bir sürü restoran ve ünlü butikler var. Bellagio da konsept olarak Como gölünü seçmiş. Önünde bulunan devasa havuzunda akşam, her saat başı su gösterisi oluyor. Mirage da çok büyük ve ihtişamlı bir otel, Venetian ve Bellagio'ya göre daha eski ama klasiklerden. Bu otellerin yanında, Eiffel kulesinin olduğu Paris otel, veya Manhattan'ı inşa ettikleri Newyork Newyork otel sönük kalıyor. Otel gezmek de yorucu bir iş aslında.. Dışarıda hava 40 C derecenin üstünde ve her ne kadar oteller yanyana olsa da devasa olmalarından kaynaklı hepsine arabayla gittiğimizden, içerisi ile dışarısı arasındaki sıcaklık farkı ve yürümek bizi yordu.
Gece ise yine sıcak ama daha iyi bir hava var. Vegas'ın gece hayatı oldukça eğlenceli ama gitmeden önce programlara da bakmakta fayda var, örneğin bir çok club cuma ve cumartesi geceleri açık, internetten hepsinin programını öğrenmek mümkün... Biz Planet Hollywood içindeki club'a gittik, harikaydı diyemiyeceğim, gerçi biz de yorgunduk, kimsenin pek hali de yoktu. Gitmeden önce listeye eklediğim ama orada gitmediğimiz gece kulüpleri: LAX @Luxor Hotel, Jet @Mirage, Marquee @Cosmopolitain, Haze @Aria, TAO @Venetian ...
Bazı otellere ise hiç gidemedik, Wynn / Encore, Cosmopolitain, Aria ve Luxor. Bunlar daha yeni oteller olduğu için aslında merak da ediyordum ama artık ne zamanımız ne de halimiz kalmıştı :)
Biz girmedik ama gündüz yapılacak aktiviteler arasında havuz da var tabiki ... Benim listemdekiler: Hard Rock'ta pazar günleri havuz partisi varmış, Venetian'ındaki Tao Beach de güzelmiş...
Vegas'a gitmeden önce, Vegas için yaptığımız planda 1 günümüzü Grand Canyon'a ayırmak vardı aslında. Bu planı da gerçekleştiremedik, ama zaten Grand Canyon'un Vegas'a yakın olan West Rim kısmındansa, yaklaşık 5 saat uzaklıkta Arizona eyaleti sınırları içindeki South Rim National Park'ın çok daha güzel olduğunu yazmış herkes tripadvisor'da. Artık Grand Canyon South Rim'i başka bir maceraya bırakıyoruz :)
Vegas'tan ayrılmadan son günümüzü yine burdaki North Vegas Premium Outlet'te geçirdik. Bu sefer daha çok zaman harcasak da bize Camarillio'daki kadar keyif vermedi, aslında daha kompakt ve mağazalar sıra sıra, Camerillio'daki gibi 3 farklı adada değil ancak mağazaların içi düzeni, insan profili falan hepsi birleşince daha kalitesiz bir görüntü oluşmuş.
Bellagio

Venetian

Bellagio

Las Vegas

Mirage

Ceasar's Palace 

Bellagio

Vegas ile ilgili genel izlenimim: herkesin neden çölün ortasındaki vaha dediğini daha iyi anladım. Bu konuda amerikalıları çok başarılı buluyorum. Gerçekten çölün ortasında inanılmaz güzellikte yapılar inşa ederek ve içine kumarı da ekleyerek tüm dünyayı buraya çekmeyi başarıyorlar. Ama asıl sebep kesinlikle sadece kumar değil, çünkü Doğu yakasındaki Atlantic City'de de büyük oteller ve kumarhaneler olsa da Vegas gibi değil. Adamlar şehri markalaştırmışlar, ve insanların daha uzun kalmasını sağlamak için türlü showlar, gösteriler (Cirque du Soleil'in 5-6 showu burada oynuyor), gece hayatı, havuz partileri ve alışveriş merkezleri kurmuşlar. Vegas çılgın ve bir başarı sembolü.

LA, 3. ve 4. Günler

Los Angeles'taki önemli turistik aktivelerden biri Universal Stüdyoları... Aslında bir çok film stüdyosu, stüdyo turları gerçekleştiriyor, Warner Bros ve Paramount Pictures gibi... Ama Universal'ın farkı bu turu çok daha eğlenceli bir şekilde yapıyor olması... Bizim 5liden İsmail bir sinema hayranı ve Universal'a gitmek için aylar öncesinden planlar yapmaya başlamıştı zaten, ama biz hep kararsız kaldık. Tripadvisor'daki bazı yorumlar da kararsızlığımı perçinledi... gidelim, gitmeyelim, gidelim, gitmeyelim ikilemi içindeyken, en son sabah gitmeye karar verip hepberaber Universal'ın yolunu tuttuk, sonra kapıda baktık ki İsmail'deki gaz bizde yok, vazgeçtik :) ha iyi mi yaptık kötü mü yaptık bilemiyeceğim ama benim zaten theme parklara yönelik bir düşkünlüğüm olmadı.
Ekip olarak bölündük ve Universal'a gitmemeye karar verenler olarak, LA Downtown'u gezmeye karar verdik. Los Angeles aslında ilk kurulduğunda latin amerikalıların yaşadığı küçük bir şehirmiş, ve bu şehrin de doğuş yeri şehir merkezindeki Olvera Street. Burası çok da uzun olmayan bir sokak. Sokak'ta Meksikalıların sattığı hediyelik eşyalar dükkanları ve meksika restoranları var.Metroyla gidiyorsanız Union Station'a çok yakın. Biz Universal'dan buraya metroyla gittik. La Golondrina Restaurant'da da margaritalarımızı içtik, nefis nachoslarından yedik. Karnımızı doyurduktan sonra LA'ın şehir merkezinin sokaklarında dolaşmaya başladık. Burası gökdelenlerin, iş merkezlerinin bulunduğu kısım, ama nedense bize çok sakin geldi, haftaiçi olmasına rağmen Newyork'un aksine sokaklarda çok az insan vardı... Dolaşırken uzakta bir binanın tepesinde ağaçlı bir yer dikkatimizi çekti ve oraya gitmeye karar verdik. Perch, kendi deyişleriyle "an elevated resting place", gerçekten şehre tepeden bakan bir dinlenme mekanı. Çok güzel bir rooftop. Günümüzün en güzel kazanımı. Orada mükemmel manzara eşliğinde bir şeyler içmek süper bir keyif oldu bizim için. Bir de şansımıza "apéritif hour" için indirimli menüsünden faydalandık, daha da güzel oldu. Eğer LA Downtown'u görmek için ayırdığınız bir gününüz varsa, Perch'e de uğrayın derim.
LA'deki son günümüze Outlet'e giderek başladık, e tabi Amerika'ya gidilir de outlet'e gidilmez mi? :) Camarillio Outlet, Malibu'ya yakın bir yerde, bizim otelimizin bulunduğu Westwood bölgesine yaklaşık 50 dk civarıydı arabayla. İsmail çok alışveriş sevmediği için ve Malibu'yu da görmeden gitmek istemediğimiz için çok uzun saatler geçiremesek de yine de aslında 4-5 saat harcadık. İyi markaları Türkiye'ye göre çok çok ucuz fiyata almak hepimizi fazlasıyla cezbetti, kocacıımı da en başta.. Outletler başka bir yazının konusu olsun, ben Malibu ile devam edeyim. Malibu, hepimizin bir şekilde duyduğu bir yer, Malibu sahilleri, Malibu evleri, Malibu kokteyli :) Barbara Streisand'ın da evi burada. Biz tesadüfen komşusuyla tanıştık :) Arabayla bir yer ararken yolda durup sorduğumuz kadın, öyle tatlı çıktı ki bizimle Los Angeles hakkında bir sürü güzel bilgi paylaştı hatta Streisand'ın evini de o tarif etti. Onu da dışardan gördük ama kocaman bir kapı ve ağaçlar bize çok da bir ipucu vermedi :)
Malibunun upuzun beyaz ince kumlu sahilleri var, okyanus çok dalgalı ve daha çok sörfçülerin tercihi :) Ama sahilde oturmak, okyanusu seyretmek, güneşin batışını izlemek de çok keyifliydi. Biz Zuma Beach'e gittik, Batı Malibu'da. Güneşi batırdıktan sonra istikamet Las Vegas'tı...


Los Angeles ile ilgili genel izlenimlerim: çok çük lüks evler, caddeler, mağazalar görebileceğiniz ve bunu tam bir uyum içinde sunan bir yer. Oraya gittiğimde Türkiye'deki lüks anlayışının LA'den gelmiş olabileceğini düşündüm, ve aslında bazı yerler sadece trendleri takip ederken, bazılarının ise trendleri yarattığını orda daha iyi anladım. Los Angeles, barındırdığı film endüstrisinin de yardımı ile tüm dünyaya kendi trendlerini benimseten bir şehir. Ama bir yandan da şehrin bazı bölgeleri çoğunlukla meksikalıların yaşadığı daha fakir mahalleler. Yinede gezdiğimiz mekanlardan edindiğim izlenim, insanların oldukça rahat olduğu. Havanın sıcak oluşu mu yoksa plajların yakınlığı mı bilinmez ama bir sebepten insanlar daha tatil havasındalar sanki, ya da ben öyle hissettim. Ben bu rahatlığı sevdim, insanın içini açan bir hali var. Dümdüz, upuzun caddeler boyunca upuzun palmiye ağaçları, bir yandan Beverly Hills tepelerindeki kıvrımlı yollar etrafındaki dudak uçuklatan evler, malikaneler, diğer yandan okyanus ve bir sürü plaj... Tüm bunlar hep çok güzel sahneler, LA deyince gözümde canlanan.
Yazıyı bitirirken Los Angeles'a veda ediyormuşum gibi geldi :) Tekrar dönmek, tekrar gezmek, yaşamak, tadmak dileğiyle ...


LA 2. Gün

LA deki 2. günümüze, Hollywood yazısını görmeye giderek başladık. Hollywood yazısına ulaşmak mümkün değil, ama sehrin değişik sokaklarından yazıyı görmek mümkün. Mulholland Drive ve Griffith Observatory en cok önerilen noktalardan bazıları. Biz de Hollywood yazısıyla fotograf çektirdikten sonra, Venice Beach'e gittik. Pazar günü olduğu için plaj cok kalabalıktı. Venice Beach'in plaja yakın kısımlarında Venedik gibi kanallar var. Plaj geniş, güzel bir kumu var. Sahilde ufak cok sayıda dükkan var, oldukça hareketli bir bölge, sokak dansçıları, kaykaycilar, haftasonu LA dekilerin en cok gittiği yerlerden biri... Sahilde bir gün geçirmek icin güzel bir yer, ama okyanustan bizim Ege kıyıları gibi cok girilesi degil, plaj güzel, manzara güzel ama deniz dalgalı, sörfçüler icin daha uygun :)
Venice Beach'ten sonraki durağımız Cirque du Soleil'in Iris gösterisiydi. Bu gosteriyi bi arkadaşımın tavsiye etti ve biz de biletleri gitmeden internetten aldık. Kesinlikle mükemmel bir gösteriydi, çıkışta hepimiz büyülemiştik. İris sinema tarihini anlatan bir gösteri, bir yandan etkileyici görsel showlar bir yandan da inanılmaz akrobatik haraketler. Hepimizin ağzı acik kaldı. Oscar törenlerinin yapıldığı eski adıyla Kodak Theatre, şimdiki adıyla ise Dolby Theatre da hergün oynuyor, yani oranın kalıcı showu, biletleri Cirque du Soleil'in anasayfasından alabilirsiniz.
Gösteri çıkışı son durağımız Cheese Cake Factory idi. Türkiye'ye de açılmasını 4 gözle beklediğimiz mekan sadece cheesecake yapmıyor, menüsünde yemek de var, ancak cheesecake'ler müthiş!! Ben red velvet cheesecake yedim, dikkat çok büyük :)

31 Temmuz 2012 Salı

Los Angeles 1. Gün

Uyku falan demedik, 1. gün sabahtan yollara düştük. İlk durağımız ünlü Mulholland Drive idi. GPS bizi uzun bir yoldan götürse de bu yolun ortalarında bir yerlere vardık. Biraz sisli olmasına rağmen, tepeden güzel bir LA manzarası vardı, daha sonra rotamızı Mulholland üzerinde Hollywod bulvarına doğru çevirmişken, yolda çalışma olduğunu görüp başka bir yola saptık. Yol boyunca harika evler ve beraberinde süper bir peyzaj manzaramız vardı, hepimiz ağzımız açık her tarafın ne kadar güzel olduğuna bakıyorduk. Derken ünlü Sunset Bulvarı üzerinde, Beverly Hills'i geçip Hollywood'a vardık. LA'de araba park etmek pek sorun olmuyor, bir çok yerde park yeri var. Hollywood'da gittiğimizde önce Pentage Theatre'a doğru yerdeki yıldız isimlerine baka baka yürüdük, Pentage Theatre'da Hollywood'daki en eski tiyatrolardan birisi. Yakınlarında Capital Records'un silindir şeklinde binasını da görmüş olduk. Aynı zamanda buradan Hollywood yazısı da gözüküyordu. Daha sonra buradan geri dönüp, Kodak Theatre'a doğru yürümeye başladık. Hollywood Bulvarı çok turistik bir yer ve sanırım Oscar törenleri haricinde bir ünlüye rastlamak büyük bir şans olsa gerek, Beverly Hills tarafları ile karşılaştırınca daha alt düzey bir yer. Kodak Theatre ve iki yanındaki Hollywood and Highlands alışveriş merkezi ile Chinese Theatre da en turistik yerler. Chinese Theatre'ın önünde ünlülerin en ve ayak izleri mevcut. Yerdeki yıldızlarda da genelde en bilindik isimler Kodak Theatre'ın önündeki yer alıyor. Özel olarak görmek istediğiniz bir isim varsa önceden internetten yerini belirleyip ona göre gitmek daha mantıklı olabilir, çünkü yolun 2 tarafında da uzuuuun metrelerce uzanan bu isimlerden bazılarını kaçırmak çok olası. Bu arada, yerdeki yıldızların isimlerine Muhammed Ali'yi de eklemek istiyorlar, Muhammed Ali ise isminin kusal bir isim olduğunu ve yerde olmaması gerektiğini söyleyince onun için hazırlanan yıldızı, Kodak Theatre'ın hemen girişinde sağdaki duvara asıyorlar. Buralar oldukça turistik yerler, bu yüzden de çok kalabalık.
Hollywood Bulvarından sonraki durağımız ise Farmer's Market and The Grove. Aslında bu yan yana iki yapı. Önceleri boş bir arazi olarak duran bu arsaya çiftçiler pazar kurup ürünlerini satmayı öneriyorlar. Yıllar içinde burası üstü tentelerle kapalı, sabit satıcıların olduğu bir pazar oluyor ve hemen yanına da The Grove diye açık bir alışveriş merkezi açılıyor. İki yer zaten dip dibe ama bağlantı için çalışan ufak bir tramvay da var :) Farmer's Market Barcelona'daki La Boqueria gibi biraz ama tam aynısı değil tabiki :) Daha çok yemek üzerine. Bu arada Short Order'daki burgerler muhteşem!! Tavsiye ederim!! The Grove ise çok güzel tasarlanmış bir açık alışveriş merkezi, ortasından tramvay geçiyor, ve peyzajı çok güzel. Burada Cheese Cake Factory de var... :)
Bu noktadan sonra içtiğim kahvelere rağmen aradaki 10 saat farka yenik düşmeye başladım, yine de planımızı bozmayarak Santa Monica pier'e gittik... Burası sıcak yaz günlerinin akşamlarında bile en az bir hırka isteyen bir yer, aksam serin oluyor! Pier biraz kalabalıktı cok da sevdik diyemeyiz sanırsam. Burası ilk günümüzün son durağıydı :)

Macera dolu Amerika...

Yapı Kredi Adios Kart'ın kampanyasıyla, Mart ayında aldığımız Amerika uçak biletleriyle başlayan maceramız, geçen pazar Ankara'ya dönüş ile son buldu. Macera gerçekten Mart ayında başladı :) Gözde ve İsmail'in "hadi gidelim" çağrılarına, daha yeni gitmiş olsak da hayır diyemedik. Ekibe bir de Yeliz katıldı ve biz 5liyi oluşturduk :) Biletlerin alındığı tarihten itibaren, önce rota çalışması, bir yandan olası otel rezervasyonları, kiralık araba araştırması, Amerika iç hat uçuşu, yapılması gerekenler, gezilecek, görülecek yerler, yemek yenecek yerler hakkında detaylı bir program hazırlanmasının yanında, gitmeden önce izlenmesi gereken filmler ve gittiğimizde dinlenilmesi gereken müziklere kadar her şey hazırlandı :) Evet gitmeden önce, gideceğimiz şehirlerle ilgili bir kaç film izleyip, onlardan gitmek istediğimiz yerleri seçtik :) ve evet Amerikadayken, içinde California, San Francisco, New York, LA vs geçen bir sürü şarkı dinleyip gaza geldik :)
Kısaca çoğunlukla İsmail ve ben bu gezi için oldukça iyi hazırlandık...
15 günlük gezimiz için rotamız; Los Angeles, Las Vegas, San Francisco ve New York şeklindeydi... Los Angeles'ta araba kiralayıp, San Francisco'dan ayrılana kadar o arabayla gezdik, San Francisco New York arasını ise uçakla geçtik. Bu uçuşu bulmamıza kayak.com (iphone için uygulaması da var) yardımcı oldu. Arabayı, carrentals.com dan hallettik, otelleri de booking.com veya expedia.com dan ayarladık. Booking.com'da çoğu otelin ücretsiz iptal politikası var ve yine bir çoğu gidene kadar kredi kartından herhangi bir para çekmiyor, farklı rezervasyonlar yapıp daha sonra birine karar kıldığımızda diğerleri iptal ediyorum. İnternet sayesinde tatil ayarlamak hiç zor değil, kimseyle telefonda bile konuşamınız gerekmiyor...
Gitmeden önce sadece otelleri değil, oradaki aktiviteleri de planlayıp, biletlerini aldık.San Francisco ve New York'ta bot turu, Los Angeles'ta ise Cirque Du Soleil'in Iris showuna biletlerimiz aldık.
Geriye gitmeden önce tüm bunların çıktısını alıp bavul hazırlamak kaldı...
Buraya kadar işin mutfak kısmıydı, sonraki yazılarımda yemeklerden bahsedeceğim :)

gezmek güzeldir...

En son tatilimizden yeni dönmüş ve aradaki zaman farkına vücudumu alıştırmaya çalışmakta bir hayli zorlanıyor olsam da, evet gezmek güzeldir... Bana göre herkes gezmeyi sever, sadece gerçekleştirme şekilleri farklıdır, ve de gezerkenki beklentileri...
Benim gezmeyi seven kişiliğime bir de planlı olmam ve üstüne biraz da cesur olmam eklenince, gezmek pek de zor olmuyor. Örneğin, uçak firmalarının aylar öncesinde yaptıkları indirimli bilet kampanyalarından, nasıl olsa bir şekilde ayarlar gideriz veya gidemezsek de en kötü yanar mantığımla, kıştan yaz ayları için rastgele haftasonlarına İzmir ve Bodrum biletleri aldım. Kalacak yer konusunda ise booking.com'dan illaki bir yer ayarlarım mantığıyla hiç stres yapmam. Böylelikle ilk İzmir haftasonu tatilimizi Temmuz ayı içerisinde gerçekleştirdik. Yoğun bir program ile 2 günlük tatil bana 4 gün gibi geldi :) Bodrum tatilimiz ise 1,5 hafta sonra, bir aksilik çıkmazsa ona da gitmeyi umuyoruz :) Neyseki sevgili kocacım da yoğun iş temposu içinde bu programa kendini uydurmaya çalışıyor.
Tatil için fırsatları hiç kaçırmamak gerekiyor, ve her izin gününü bir tatile çevirme olasılığını düşünmek, ve o düşünce kafada arka planda çalışırken önüne çıkan fırsatlara fazla düşünmeden atlamak (burası önemli, çok düşünüce fırsat kaçar!) ve esnek olmak, evet tüm planlar her zaman istendiği gibi gerçekleşmeyebilir, o zaman başka plan yapacaksın :)

geri dönüş

Ben bloguma bakmayalı, ne kadar uzan zaman geçmiş... :( Her gün blog yazanlara hayranlıkla bakıyorum, çünkü yazmak hiç de az zaman almıyor... İnsanlarla bir şey paylaşmak sözlü daha kolayıma geliyor açıkçası ama blog yazmanın güzelliği ise tüm bu paylaşımların bir şekilde kayda geçiyor olması çünkü ben bile zamanla bazı şeyleri unutuyorum...
Bu blogu açarken amacım kendimce bir şeyler yazmak ama aynı zamanda gezdiğim gördüğüm yerler ile ilgili araştırmalarımı da paylaşmaktı. O nedenle devam edeyim :)