18 Kasım 2010 Perşembe

uff puff tuff

Evet yine tez yazma zamanım geldi, uzatmayı aldıktan sonra ilk 2 ay hiç birşey yapmayıp son 1 aya girince kızışan ben, hala ısınma turlarındayım, bilgisayarın başında uzun vakitler geçirsem de bu vakitlerin çok kısa bir zamanını tezime harcıyorum.. Zaten hep öyle olmaz mı, ne zaman ders çalışmak zorunda kalsam hep aklıma yapacak daha eğlenceli bir fikir gelir, halbuki o fikirler ders çalışmazken gelmez, televizyonun karşısında boş boş otururken beyin çok sakindir, ders çalışmak gerektiğinde ise karın acıkır, hiç akla gelmeyen bakımlar maskeler yapılır vs. vs. Uff bitsin istiyorum ama artık... biterse güzel bi ödülüm var, hatta süper ama olursa söyliyim en iyisi :)))

10 Kasım 2010 Çarşamba

Paris'te Ekim

Heyecanımın sebebi Paris'e gitcek olmamdı... hımm özlemişim ben o şehri, internet erişimim yoktu, yoksa ordan yazmak ayrı bir zevk olacaktı, hatta bi akşam bu işi baya kafaya takıp ıslak saçlarla otelden montparnasse'taki starbucks'a kadar yürüdüm wireless bulurum diye, ama kapalı çıktı saat 22:30'da, ertesi gün daha erken kapananını bile gördüm, 20:30'da kapanmak için hazırlıklarını yapıyordu St. Michel'deki Starbucks... Sonra Odeon'dakine gittik, orası, sinemaların ve genç kalabalığın ortasında pek erken kapanacağa benzemiyordu, çıktığımızda 22:30du.. Minnoşla kahve içtik orda, ben tıka basa tok olmama rağmen, oradaki pasta çeşitleri burdakilerden farklı diye çikolatalı bomba bişey yedim orda, hem de hepsini... Odeon ne kadar da güzeldi o akşam, sokaklarda bir sürü insan, restoranlar cafeler, Odeon'a, St. Germain'e doyamadım, yine gitmem lazım!!
Son akşam, girdiğimiz dükkanda kendi aralarında bi restorandan bahseden satıcılara hangi restorandan bahsettiklerini sordum, tarif etti; Chez Alexandre yani Alexandre'ın Yeri ya da İskenderin Yeri mi desek daha iyi olur? Dışarıdan diğer fransız restoranlarına benzeyen Chez Alexandre'a girince bi baktık içerde TV'de Powertürk, karşımızda %1.000.000 türk olan bir garson... Komik oldu gerçekten, yine de pizzası güzel, servisi de hızlıydı ..



Pariste değişen bir şey var mı? Hımm bilmem çok değil sanki, İstanbul'a 4 sene aradan sonra gitsem mesela, değişen çok şey görürüm, ama burda hiçbirşey beni yabancı hissettirmedi, hani bi şehre gidersiniz kendinizi yakın hissettiğiniz bir şehirdir ama aradan geçen zamanda köprünün altından çok sular akmış, o aidiyet duyduğunuz yerler başkalarının olmuştur ya, burada binalar, dükkanlar, cafeler restoranlar herşey aynı yerinde duruyor, sadece bazılarındaki restorasyon bitmiş, yerine başkalarında başlamış ama aynı sokaklar, aynı kokular aynı ağaçlar yine yerlerinde, o yüzden de dışlamıyor eski misafirlerini...